postkapitalist-teoloji
Postkapitalist Teoloji

Postkapitalist Teoloji

2 Mayıs 2020
Okuyucu

Neoliberalizm, postkapitalizm, neokolonyal ve küresel düzen üzerine bir eleştiri. Homo Economicus üzerinden sürdürülen bir tartışmanın başka tür açıklaması. Yazının eleştirel dili serttir. Ama gerçekte durum da öyle; bir bıçak gibi keskin. Bıçak sırtında insan, onu işaret edebilmek adına bu türden bir üslup kullandım. Amacım, ilerleme yolunda adımları atarken oldukça dikkatli davranmak gerektiğini vurgulamaktır.

Postkapitalist tanrıların bildiği yöntem, biyo-iktidarlıklarda güçlenmek, kendini kutsal, Homo Sacer zanneden Homo Sapiensin ruhunu programlamak ve bundan Homo Economicus elde etmek, sonra da yeni alemlerde genişlemek, hükümranlığı kökleştirmektir. Aslında para işini çoktan halletti bu tür tanrılar. Bütün düşündükleri hükmetmek. Her yeni durum için mutlak hüküm veren olmak, karşılığında mutlak itaat görmek. İnsan ruhunu kendi iradesinde tutmak, neoliberal psikopolitika ile bilinci kendi isteğine göre elde tutmak, şekillendirmek, kullanmak. Bu da soylarını, ailelerini korumak adına yapılan bir iş, bir tür yaşam gereksinimi, var olmak ve sürdürmek fiillerinin neticesi.

Sistem bu! Şimdi anlatalım neler var bu sistemin içinde.

Bence hemen herkes biliyor neyin ne olduğunu. İsterseniz bir anket yapın liderlere, politikacılara, iş insanlarına, entelektüel kesime; sorun neoliberalizmi, postkapitalizmi ve küreselleşmeyi, alacağınız cevaplar üç aşağı beş yukarı belli. Buradan ortaya çıkan sonucun insanlığın ve dünyanın zararına olacağını da değerlendirebiliyor insanlar. Ama işte bu kaçınılmaz bir gidiş oldu çıktı. Gidişatı tersine çevirmek artık sanki imkânsız gibi. En iyisi daha özenli olmak.

Hatta buralara gelirken adım adım, her bir değerlendirme noktasında benim şu yukarıya yazdığım cümleyi ifade eden sayısız insan oldu bugüne dek. Yeni bir şey söylemiyorum. Belki de kader dediğimiz budur, kim bilir? Bile bile lades şimdiki kader mi?

Homo Economicus öldü diyorlar. Öldü veya yaşıyor, ama değişen ne? İnsan, Homo Sapiens bu gidişatı kendisi yarattı ve sonunda kendisi hesaplaşacak! Neyle? Gelecek kuşaklarının durumuyla ve hatta çevredekilerle. Doğa deyip geçiyoruz da onların da geleceği bizlerin ellerinde.

Kutsal kitaplar bunları anlatır durur ister inanın ister inanmayın. İnsanın bu yapageldiklerine dair belli bir anlatım metoduyla bugün hemen her aklı olanın ifade edebileceği doğruları açıklar. Bahsettiğim gibi; yaşadığı çıkmazı, gelecek kuşakların sorunlarını ve dahi doğadakilerin vebalini. Bundan birkaç yıl önce itiraf etti bile, insanın yaptıklarından dolayı çevrede, ozonda, iklimlerde şunlar bekleniyor diye. Küresel ısınma önemli bir konu, yüzleşmeye başladık bile!

Teknolojiyle emisyonu azaltmak yoluyla küresel ısınmanın üstesinden gelebileceğini mi düşünüyor Homo Economicus? Alışkanlıklarını değiştirince düzelecek mi birçok şey? Hem kim karar verecek bütün bu olacaklara? Tanrılar mı? Bireysel kararlar yetmiyor ki çoğu kere. Mecburiyeti sistemleştirmiş devlet organizasyonlarına bile anlatamıyor bazen derdini Homo Sapiens.

Kalın kitaplar okudum izolasyon günlerinde. Hani COVID19 var ya, evdeyiz bir süredir. Düşündüm de… Acaba, dedim içimden her defasında, acaba gidişat tersine çevrilebilir mi? Ama sonuç değişmedi.

Şurası açık, Marx’ın karşı çıktığı kapitalizm yok artık yeryüzünde. Dolayısıyla neomarxizim anlatılıyor yeni sürüm tartışma konusu. O bildiğimiz saf kapitalizm sonrası endüstriyel kapitalizm doğdu; malum proletarya, emek, sermaye konuları yazıldı, savunuldu, politikası yapıldı. Ama şimdi postkapitalizm ve neoliberalizm bu konuyu finans kapitalizmine dönüştürdü. Mutasyon gerçekleştirdi kapitalizm. Sürekli mutasyon. Ne o saf emek var artık ne de emekçi. Emekçi bile şimdilerde birer girişimci. Saf sermaye, yani saf kapital oldu oynak sermaye, plazma halinde, bazen gaz kütle. Bu durumda Marx ne derdi? Saf politika, yani insana dayalı, Homo Sapiensin politikası oldu Homo Economicusun politikası, çoğu finans halinde, bazen Binari matematiği.

Neokapitalizm Homo Economicusa günah yükleyen bir sistemi vadeder. Simbiyotik ilişki gelişir günah ile finans arasında. İnsanın arınmak için döndüğü o saf mihrap bile değişmiştir artık, kabul etse de etmese de. Hiçbir şekilde görülemeyen, Homo Sapiense çok uzak, o derin kapitalist gizemdir artık, gayp oldu çıktı asıl sermaye sahibi, bir tür tanrı oldu.

Günah yok artık, gönüllü soyunuyor beden kameralar karşısında. Kendini teşhir ediyor durmadan, böyle ifade ediyor kendini, tatmin yolu oluyor sosyalite. Sonra mahrem bilgiler kiralanan bulutlara yükleniyor. Yapay zeka akıl yürütüyor kendince, Homo Sapiensi öğreniyor, isterse akıl veriyor. Arkadaşını bir ay oldu aramadın, ona bir el sallamak ister misin diye soruyor bile. Birinin diğerine olan zaafını biliyor makine. Buradan bile küresel zenginler çıkıyor günümüzde, gencecik. Ama mesele sosyallikte değil, psikolojik tatminlerde de değil. Mesele her tür mahrem bilginin alınıp satılabildiği bir piyasanın gelişmesinde.

Yurttaş yok artık, citizen yok, netizen var. Yurdundan ziyade sosyo-ekonomik seviyesine uygun networke bağlı mecralarda yaşıyor insan. Dijital psikopolitika ile yönetiliyor gaybi tanrılarınca. Umurunda değil saf değerlerin kaybı, zira netizen bağımlı edilmiş bir sistem örgüsüne. Yeni tür kölelik hasıl olmuş, neokolonyal düzende.

Dopamin Kapitalizmi. Ne diyeyim; işte buralara kadar geldik bu konuyu açıklarken! Demek hormonlarımızı beynimizin derinliklerini, istemeden yapıp ettiklerimizi tahrik edebilecek her şeyi üretiyorlar ama onlar da diğer bir insan kesimi, uzaylı değil!

Mesele neyin yapılıp yapılmayacağını bilmek değil artık. Bilmenin ötesinde bir durum var. Bireylerin tercihlerini, tutum ve davranışlarını geçtim, topluluklar için tümden itki yaratan ve dürtüleri programlayan postkapitalist uygulamalar bir çaresizlik sendromu halinde karşımızda duruyor.

Çok basit bir soru: Bu insanlık mevcut tüketim programlarından vaz geçebilecek gücü kendinde görebiliyor mu? Bunu yapabilirse üretim de azalacak. Üretimin ve tüketimin az olması demek kapitalizmin tuzağından kurtulmak demek. Kapitalistler böyle olmasına meydan verirler mi? Hiç zannetmiyorum! Büyüme diyorlar sürekli, pompalıyorlar düzenin suyunu.

Artık öyle bir noktadayız ki, insanın davranışlarını ve tercihlerini bir çırpıda denetleyen makineler yapay zekâ ile çalışıyor, kendi öğreniyor ve postkapitalistler işlerini bir hayli kolaylamış haldeler. Psikologlar, sosyologlar, dil bilimcileri, semantistler, daha pek çok insan kod yazanlara planlarını açıklıyorlar, kodlar buna göre yazılıyor ve daha sonra makinelere öğrenme kodları ile birlikte veriliyor. Satın aldığımız veya bedava indirdiğimiz uygulamalarla kendi kendimizi sanallığa teslim ediyoruz. Olan bu ve bizler Homo Economicus öldü diye kendi kendimize avunuyoruz. Ölen falan yok, hatta insanı da bir yana koyup makineleri kullanıyoruz, daha çok kökleştiriyoruz sistemi. İnsanlığı savunacak olanların arasına makineleri yerleştiriyor o yeni tanrılar.

Modern oluyor postmodern, kapitalizm oluyor postkapitalizm… Bu bir esaret ise kim tutsak ediyor dünyayı? Bu bir tehditse, kim tehdit ediyor doğayı? Bu bir kötülükse, kim yapıyor bu kötülüğü? Bu bir hükmetme biçimiyse, kim hükmediyor insanlığa?

Ekonomi disiplini diye bir şey yok diyor bazı yazarlar, gülüp geçiyorlar. Piyasalar serbest falan değil diyor bir başkası, kimsenin umurunda değil.

İlginç yöntemler uyguluyor programcılar, mesela akşamları film izliyoruz, boş vakitlerimizde. Bakıyoruz bir zombi film. Ama bu kadarla kalmıyor, içindeki sahneler çok planlanmış türden, porno ve korku birlikte zerk ediliyor insan beynine. Eyleniyorum zanneden insan aslında kendi seçimiyle kendini esaret altına aldırıyor, bu tür programlar çok etkili, insanı yönlendirilebilir esirler haline dönüştürüyor. Psikoloji böyle diyor. Hatta bir sürü aynı tür filmleri takip edenler topluluk oluşturuyor. Sonra sosyal psikoloji bunlara toplu olarak bakıyor. Herkes işini yapıyor! Teknisyenler, uzmanlar, bilim insanları… Hepsi işlerinin başında! Hatta bazılarına vergilerden alınan paralar aktarılıyor, işlerini daha iyi yapsınlar diye.

İnsanlar sürekli tüketmek zorunda mı, fetişist olmaya mahkûm mu?

Hiçlik duygusu, çaresizlik ve korku yaratmak insanı esir etmenin tam da en uygun yöntemi. Hatta fazlası da var, insanlara sakinleştirici ilaçlar veriyoruz. Son yıllarda en fazla kullanılan kimyasal atıştırmalıkların başında, ilaç diyemiyorum iyi bir şey zannedenler çıkabilir diye, aslında bir zehir, örneğin antidepresan türü şeyler, bunlarla başka tür bağımlılıklar yaratılıyor. Çaresizlik kendi çıkmazdaki toplumlarını yaratıyor. 

O kadar ileri gidildi ki, antidepresan kullanmakla ilgili söylemiyorum, normal olduğunu düşünen kent insanlarından bahsediyorum, zengin olanlar da değil, kredi kartı olan hemen her sıradan insan için, bunlar alışveriş çılgını halindeler, bir noktadan sonra durumları maddeye veya eşyaya bağımlı olmaya dönüşüyor. İhtiyaçtan değil, sadece alıyor olabilmekten, tam da alım esnasında doyuma ulaşmaktan, tatmin olmanın bir başka biçimini yaşamaktan dolayı insan ilaç kullanandan farklı olmuyor doğrusu. Ha kimyasal yutmuşsun ha moda deyip kıyafet satın almışsın! Beyindeki kimyasal yapı önemli.

İnsanlar eşyaya, maddeye o denli bağımlılık duyuyor ki, akıl alacak türden değil! Tıpkı iyi kalite uyuşturucu arayan bağımlı birinin beyninin uyuşmasından aldığı zevki sürekli araması gibi. İlla o madde olacak, hatta yeni çıktıysa daha iyisi. Artık o bağımlı kişi için aranan maddedir. İnsan maddeye bağımlıdır. Madde onda bir başka hal yaratmaktadır ve o hali sürekli arayan bağımlı aslında bir esirdir, köledir, zavallıdır, tükenmiştir. Mantık bitmiştir, birey zekasını madde bulmak için kullanır. Hatta bireyin cesaret dediği suç işlemekten öte bir şey değildir; maddeyi elde etmeye yönelen insan suç işlemekten kaçmaz, kapıları kırar, diğer insanların üzerinden bile atlar. Nedir derdi? Tüketmek!

Piyasa falan yok artık, mahremiyetten uzak fetiş kölelere hazırlanmış pazar yerleri var. Alışveriş o antik pazarlarda kaldı… Böyle olunca piyasa ekonomisinden de bahsetmek abestir. Tersine çeviren çıkabilir mi? Hayır. O zaman bu yaratılmış-gerçeklik veya alternatif-gerçeklik olan piyasa düzeninde hemen herkes köleleştirilmiş durumda. Buna neokolonyal düzen deseler ne olur, demeseler ne olur? 

Adalet nerede? Kimin adaleti bu? İlahi adaletten mi bahsediyoruz?

Geçenlerde arkadaşım temiz hava gerekli dedi ve evini kendince temiz havaya sahip bilmediği bir yere taşıdı, ailesiyle. Para harcadı bu iş için. Maliyet çok yüksekti. Düşünülürse, insanlar artık temiz hava satın almak için bütçe ayırmak zorunda kalıyor. Nerde bu doğanın insana sunduğu güzellik? Doğa değil ki mesele, insanın daralttığı yaşam alanı, sıkışmışlık, daralma… Ama bu daralma, örneğin kentlere taşınan daralma sonunda birileri için zorunlu ortaklıklar gerektiriyor. 

Verdiğim örnekte olduğu gibi, ev eşyalarını taşımak için nakliyeci ve hamal gerekiyor hiç değilse. Başka örnekler de var. Su zaten şişe içinde. Kapıya su damacanası getiren delikanlının maaşını ödüyoruz hep birlikte. Al işte size istihdam yaratma yolu. Havayı suyu kirlet olsun bitsin. Kentler insanlar için başka bir mecburiyet yerleri. 

Tam da bu noktada aklı evveller bize özgürlükten bahsediyorlar, demokrasiden, insan hakkından. Sanki biz hiç bilmiyoruz özgürlük nedir diye. Bizleri kuruyorlar, saat kurar gibi. Daha iyi ekonomi, refah ve güvenlik için daha fazla özgürlük falan diyorlar. Çok biliyor bu yeni yetme bilim insanları, çok fazla odaklanmışlar, spesiyalist olmuşlar, uzmanlığın da uzmanlığı diye daraltmışlar beyinlerindeki alanı, çalıştıkları alanda derinlemesine çok fazla teferruata erişmişler, aferin onlara, onlar da lazım ama kendileri adına bir sorun var; insanlığa geniş pencereden bakamıyorlar artık, generalist olamıyorlar, bülbül gibi oluyorlar, birilerinin sesi oluyorlar.

Benim bir kapitalist olmam demek mevduatımın olması demek, hiç değilse yastık altına koyabileceğim bir para, altın, vs. olması. Ama sistem öyle kurulmuş ki mevduatını bile bir yerlerde riske dahil etmen için gelgel yapıyorlar, kazan kazan diyorlar, borsalar var, ortak oluyorsun zenginliğe diyor; ama alçalıp yükseliyor onlar bile, havadan sudan etkileniyorlar. Ekonomi bilimi! Nasıl? 

Oysa gerçek kapitalistler zaten kapitalistti, onlar giderek güçleniyorlar ve görülür yerlerde değiller. Kapitalizm ölmüyor, Homo Economicus da ölmüyor, postkapitalizm yeni tür gereçlerini ve uygulamalarını piyasaya sürüyor, adaptasyon süresi içindeki insanlar sadece planlanmış olanı yaşıyor. 

Postkapitalizm insanları apolitik yapar aslında, bilinen politikaları çoktan geçtik. İnsanların önüne sürülenler üzerine seçim yapmak politika değildir. İnsanlar tüketmekle ilgili bir politik düzenin içinde liberal veya muhafazakâr birine verir oyunu, ama değişen ne ki? 

Bana ilginç gelen bir sözcük var, rasyonel diye. Rasyonel her kapıyı açmak için çilingirin elindeki maymuncuk gibi kullanılıyor. Neyin rasyonalitesi? Entelektüelin diline pelesenk olmuş gitmiş, kurgunun parçası uzmanların kullandığı bu türden sözcükler rahatsızlık veriyor artık. Rasyonalite ile finansal işlemleri açıklayanlar bile var. Bu rasyonalite ile hukuk işletmeye çalışıyorlar üstelik. Hele bir de dijital para devreye girsin görün siz rasyonelliği. Görün siz sanal ortamlarda sürüklenen insan ruhunun halini. 

Bütün bunlar insanın aklıyla alay etmek gibi bir şey. Burada insanlığa rağmen ama insanı kullanan bir sistemden bahsetmekteyiz. O insan ise acımasızca kullandığı yetenekleriyle doğayı ve kaynakları ele geçirir bir tüketici zombi halinde. 

Bütün bu sisteme refah ve ekonomi için zorunlu çaba diyorlar. Buna ekonomik büyüme diyorlar. Devletler, bürokratlar, uluslararası kuruluşlar, şirketler ve bu sisteme hizmet edenler bir olurlar ve “Eğer büyümezsen diğerine yenik düşersin, sonra o sana tahakküm eder, sakın geri kalma, savaş…” diyorlar. Yaşamın dinamizmini kurgulayanlar çıkışı olmayan bir döngü yaratıyorlar.

Değirmen taşı gibi öğütür bu insanı. Gerçek değerlerini ve özelliklerini. Sömürü bu işte, sömürü ve hükmetmek. Bütün bunlar insanı aslında olduğu kutsiyet noktasından gerilere düşürür. Düşünsenize, insan ehlileştirilmiş yırtıcı bir hayvan değildir, çok üstün özellikleriyle eli öpülesi bir canlıdır, varlıktır. İnsan Homo Sacer’dır, kutsal insandır. Ama nafile, insanlığı bir çıkmaza sokanlar şimdi diyorlar ki finans kapitalizmi, dopamin kapitalizmi, postkapitalizm…

Kandırıyorlar insanı, şeffaflık, özgürlük, demokrasi diyerek. Bunlar birer illüzyon olsa gerek. Neoliberalizmin sistemleşmesi için insanın daha da soyunması için gerekli antidepresen sözcükler, psikopolitik seanslarda insanı uyumlandırma sözcükleri. Seanslarda psikoteknik yöntemleri kullanmak. Hangi demokrasi kuzum!.. Neoliberal demokrasi mi? Haydi o zaman motive et beni, proje olarak değerlendir, rekabet unsuru yap, optimize et, inisiyatifimi al ve teşhir et beni. Ben de senin mihrabına yönelip tapınayım! Sonra beğen beni, like’la, kutsa! Beni görmek için satın aldığım kameralardan yararlan, dijital verilerimi Big Data’da kullan. Big Data, sanki neoliberal insanın postkapitalist evrendeki levhi mahfuz.

İnsan ruhunun görünür olması daha çok duygusal anlarda mümkündür. Psikotekniklerle duygular tahrik edilir, heyecanlandırılır. Heyecanlar bireylerin rızasıyla paylaşılır. Kaygı, sevgi, beğeni, nefret, korku, suçluluk, aldırmazlık, dille ve görüntülerle teşhir edilir aleme. Basit, basit! Bunlar birer veridir, sonra her bir bireyi ele geçirmek için kolaylıktır. Duyguların dizayn edilebilmesi demek bilincin şekillendirilebilmesi demektir. Bilinç her şey demektir. Sevgisiz bilinçlenen büyük beyin sevgiyi de yok eder; insanı temelinden kötülüğe esir eder. Günümüzde bunları Big Data bile yönetir. Big Data hem kolaylıktır hem de diktatorya.

Basit değil mi? Hepsi daha fazla tüketmek için olan şeyler bunlar. Tüketmek, ama öncesinde heyecanlarımızı göstermek, hareket etmek, yönümüzü göstermek, merak etmek, sorularımızı kümelemek, aramak, iletişimi sürdürmek. Sonrası kolay, hesap edilebilir ve beklentiler programlanabilir. Posttruth yöntemlerle seçecekleriniz, iradeniz, yönlendirilebilir. Elbette demokrasi içinde!

Öğrenen makineler her işi yapınca verimliliği yüksek insan beyinlerinin boş zamanları da artıyor. Onları oyalamak gerekir. Sosyal medya, film, kurgu ve oyunlar var piyasada. Bas düşmeye eğlen, boş vaktini değerlendir. Temiz havaya ihtiyaç neden olsun? 

Lüksün de lüksü imal edilsin ki bu yarış hiç bitmesin. Cazibe alanları olsun ki bu bir av partisine dönüşsün. Ben buldum, ben kaptım, ben aldım, ben kazandım!.. Heyecan, tatmin, fetiş!

Bilinç kullanılarak yanlışı tercih etmek! Bu nasıl bir iş böyle? Yaşama, dünyaya, var olmaya dönük her bir unsur ve detay hakkında insanın özensiz tavırları bilinçli bir biçimde yönlendiriliyor ve optimize ediliyor. Bütün bunlar insana ait verileri alıp, analiz edip, yeni tüketim ve beğeni alanı dizayn etmekle ilgili bir döngüyü işaret ediyor. Veriler sonuçta her şey demek olur: Dataizm. 

Dataizm nihilizmin başka bir şekli oluyor. Sonra kolay vazgeçmek, kısa sürede çöpe atmak, yenisini aramak, beklenti yaratmak, beklentileri oluşturmak geliyor sırada. Makineler bu tür işlere programlanıyor kodlarla.

Neyin önemi var, neyin değeri? Gelip geçici her şey, elde edene kadar… Nitelik bir yere kadar, ama öne çıkan nicelik; sayı, çokluk, hatta çöpe atılan çöpler, kenara bırakılanlar, beğenilmeyenler, terk edilenler. Bunlar kanıksanıyor, alışkanlıklar ve karakter oluşturuyor. Kolay yönetilir olmak başka nasıl mümkün olabilir ki? 

Beni rahat yönetsinler diye görünürlüğümü arttırsınlar istiyorum, kendi kendime. Bunu talep ediyorum, rica ediyorum, hatta yalvarıyorum. Beni yönetsinler diye yaşadığım her yerden verilerimi rahat alabilsinler istiyorum. Gerekirse kamera koysunlar, beni izlesinler… 

Şeffaflık, transparan başka bir tür hapishanede yaşamak değil mi ey Homo Sapiens? Mahremiyet elden giderse daha değerli mi oluyorsun, daha fazla mı ilgi görüyorsun, kolaylıklar mı seriliyor önüne? Buna ekonomik kalkınma, büyüme, refah mı diyorsun ey Homo Economicus?

Neye döndürdüler bizi, nereye döndü yüzünü insan? Kendisi yapıyor, kendisi için zannediyor. Bütün bu sapkınlık sadece o bilmediği tanrılarla alakalı. Bilmediği tanrılara tapıyor insan da umurunda değil. Bir vakitler, dini imanı para bunun derdik. Öyleymiş… 

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

kuresel-fed-sistemi
ÖNCEKİ YAZI

Küresel Fed Sistemi

ekonomik-pandemi
DİĞER YAZI

Ekonomik Pandemi

Ekonomi 'ın son yazıları

429 views

Küresel Kapitalizmin Vizyonu İçinde

Keşifler, sanayi devrimleri, Aydınlanma, Rönesans ve Reform Hareketleri, Fransız İhtilali, ulus devletler ve derken hızla bugünlere gelen insanın serüvenine çok farklı yaklaşımlarda bulunanlar var. Bugünden Sömürgeciliği, Emperyalizmi ve Orta Çağı yeniden hatırlatan yazarlar var. Her şey bir yana, her yaşanan gün, hatta saniye, 8 milyarlık dünya için çok değerli!
471 views

Kapitalizmin Kritiği

Güncel konulara ve kavramlara bakarak, kapitalizm gerçeğini, yaşananları, ülkelerin, politikacıların ve entelektüelin durumunu irdeleyelim. Gerçekleri, yanılmaları ve kritikleri gözden geçirelim.
556 views

BRICS Hakkında

Güney Afrika'da 22-24 Ağustos tarihlerinde BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) liderler zirvesi 15nci toplantısı gerçekleşiyor. Şimdi önemli soru ortak para birimi olacak mı? Bunu göreceğiz. Ancak böyle bir karar olsa nasıl mümkün olabilir, tarifini yapalım.
1.3K views

ABD’nin Jeo-politikası ve Küresel Ekonomideki Baskısı

Küresel ekonomik şartların aşırı derecede değişiklik göstermesinin mantıklı bir açıklaması olmalıdır. Rastgele gelişmelerin yaşanması şeklinde açıklamalar ve büyük ekonomilerin bunun üzerine politika üretmeleri pek kabul edilebilir değildir. 2008’de başlayan olumsuz dalga Covid-19'dan sonra, bugün Ukrayna’daki savaşın getirdiği olumsuz ekonomik şartları da geçti, gelişmeler salt politika deyip bakılamaz noktada, bugün Ukrayna'da bir savaş oluyorken, Hint-Pasifik’te hemen her an bir provokasyon ile şartlar gerginleştirilmektedir. Normal ekonomi yaklaşımlarıyla "normal, birbirini tetikliyor," şeklinde açıklanabilecek olumsuz ekonomik gelişmelerle, özellikle ABD kaynaklı jeopolitik ve jeostratejik girişimlerle, daha da derin sorunlar olmaya dönüştürülmektedir.
1K views

Global Inflation and Geopolitical Situation

Today we focused on the Ukraine issue. On the other hand, we have a big global problem, related to the economy. We do not talk about the relevance of these negative economic developments to the sanctions imposed on Russia, because the world wants this war to end. So who is making sacrifices or will make more, how will the atmosphere of Post-Ukraine develop?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme