tarihten-alinan-ders
Tarihten Alınan Ders

ABD’nin Stratejik Hatası

16 Aralık 2020
Okuyucu

Son yarım asırdır ABD ile Çin arasındaki rekabete tanık oluyoruz. Çin sürekli güçleniyor, buna karşılık ABD geriliyor. ABD aldığı tedbirlerle daha üstün olacağına elindeki kaynakları ve enerjiyi kaybediyor, adeta kendi eliyle Çin’i besliyor. Bu önemli uluslararası meseleyi stratejik teori ile birleştirerek irdeleyelim. Bu yazıyla, ABD-Çin rekabetinde doğru strateji uygulayan Çin’in bundan sonraki adımlarını izlerken gelişmelere de geniş bir pencereden bakma, hatta bir ileriye geçerek, ABD ve müttefikleriyle (örneğin Türkiye) olan ilişkilerinde ABD’nin ne tür hatalı adımlar attığını daha doğru noktalardan ele alarak yorumlama imkânı bulabileceğiz.

Başta bir alıntıyı size takdim etmek isterim. Benzer yaklaşımların ele alındığı bir makale var, The Strategy Bridge’de 18 Mayıs 2020’de yayımlanan Andrew Novo[1] imzalı “Stratejik Başarısızlık: Amerika, Çin ile Rekabette (kelimenin tam anlamıyla) Gemiyi Kaçırdı[2] (Not: Bizde “Treni Kaçırmak” denir).  Bu makaleyi oldukça doyurucu bulduğumu belirtmeliyim. Ülkemizde bu tip önemli tartışmalar konuyu bilmeyenlerin elinde yapılmaktadır. Örneğin strateji kavramı, bunun içinde savunma politikaları, güç mücadelesi anlatımları, ABD ve Çin gibi çok dinamikleşen güç mücadelesini tarif ederken ele alınan bilgi setlerinin doyuruculuğu, uluslararası ilişkileri bu şekilde analiz etmek gibi pek çok konu kendi değerinde ele alınmak zorundadır. 

Zamanın ruhunu okumak diye bir söylem vardır. Bu tarz bir okuma yaparak, bugün Trump’ın neden 2021 savunma bütçesini veto etmek istedi, gibi cari konuları da doyurucu şekilde açıklamamız mümkün olmaktadır.

Strateji 

Ne yazık ki ABD Savunma Bakanlığı (veya Savunma Bürokrasisi) kendi inşa ettiği kendi teorisinden uzaklaşmış gözükmektedir. ABD, güçler arası rekabettin olması gereken şekliyle değil, ayak sürürcesine, bir vurdumduymazlık gösterir şekilde davranmaktadır. 

ABD daha çok stratejiye dayalı büyük projeden, sayısal büyüklüklere (bu hususu savaş aracı sayısından harcanan bütçeye kadar düşünün,) sahip olarak gerekli caydırıcılığı sağlayan ve bu caydırıcı gücüyle hasmına üstünlük kurabileceğine inanan bir ülke olup çıkmıştır.

Zaman içinde (II. Dünya Savaşı ve takiben Soğuk Savaş’tan sonrasından bugüne kadar olan süreyi düşünün,) ABD büyüdükçe ve kendini dünyada tek hâkim güç gördükçe, milli güvenliği ve savunmayı fazlasıyla politik ve ekonomik çıkar konusu haline getirmiştir. Politikanın retorik ve popülist yaklaşımları milli güvenlik için gerekli olan adımların bir türlü atılamamasının da nedeni olmuştur.

ABD, (NATO) müttefiklik ruhunu bile bu bahsettiğim zaman diliminin sonrasında olması gerekenin dışındaki politik ve ekonomik çıkarlara heba etmektedir. Örneğin Türkiye bu konuma getirilmek istenmektedir. Bana göre bunun bir tek açıklaması olabilir, İsrail’in politikaları ittifakı bozarken ABD milli güvenliğini de bu süreçte heba etmektedir.

ABD, “Önce Amerika!” derken, kendi küresel algısına bağlı yeni bir müttefiklik sistemi kurmaya çalışmakta, ama mevcut yapıdaki milli çıkarlarını tartışılır kılmaktadır, buna da politika demektedir.

Siyaset bilimciler ve savunma uzmanları nispi mukayese araçlarına ve istatistiklere bakarlar (İnsan gücü, silah sistemleri, gemiler, uçaklar, tanklar, vs). Bunu yaparlarken gelişmelerin içindeki rakibe ait olan önemli stratejik hamleleri kaçırırlar. Halbuki güç mukayesesinde ve gerçek rekabette bu stratejik bütünlük bakış açısı önemlidir. 

Strateji sadece bir büyük plan değildir; aynı zamanda, kesin başarılı olmak için stratejik kapsamda ve bütünlük içinde yürütülen faaliyetlerdir. Bu temel gerçeği bilmeyenler, vizyonları yetersiz olanlar ilerleyemezler.

Stratejinin içindeki plan yetersiz olsa bile fikir büyük olmak zorundadır. Örneğin ABD’nin Soğuk Savaş’ta fikri büyüktü ve bu bir stratejiydi. Öncülük ettiği uluslararası kurumlarla (Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası Grubu, Uluslararası Para Fonu gibi) esasında SSCB’nin zayıflamasına sebep oldu. NATO ile önemli bir güç merkezi yarattı. Marshall Planı gibi yardım faaliyetleriyle kendi alanının sağlamlaştırdı. ABD serbest piyasa toplumunun inşasına yatırım yaptı. Akademik ve kültürel bütün konulara sponsor oldu. Bugün ABD’nin yaptıkları hem yetersiz hem de fikir yönüyle eleştiriye açık birçok konudan oluşmaktadır.

Efsanevi Çinli General Sun Tzu, “Düşmanın ordusuna saldırmak en etkili strateji değildir, en iyi yaklaşım düşmanın stratejisine saldırmaktır,” diyor. Çin bugün böyle yapıyor. Çin, ABD ile rekabet ederken, hasmının kaynaklarını ve enerjisini kendi jeopolitiğine zarar verecek şekilde harcamasına sebep olan hamleleri yapmaktadır. ABD’nin kararlarını provoke etmektedir ki daha fazla hata yapsın yanlış alanlarda kendini göstersin. ABD kurmayları bu durumu görememekle tarihi bir hata yapmaktadırlar. İşte bu şartlarda Çin küresel ve bölgesel ekonomik, sosyal ve politik bağlar inşa ederek ve geliştirerek etki alanını sürekli güçlendirmektedir.

Hareket Tarzı

ABD’nin 2017 Ulusal Güvenlik Strateji dokümanı daha güçlü olma konusunu hem teknolojik hem da sayısal üstünlükle bağdaştırarak anlatmaktadır. Silah sistemlerinde yenilikçi olma çabasından söz edilir. Bu çabaların karşılığı yüksek maliyet ve zamandır.

Önce var olan bazı parametrelere bakalım. Asker sayısı haliyle Çin’in daha fazladır. Neden? Çin’in insan gücü rekabet edilemeyecek miktarlardadır. Bunun dışında ABD’nin Çin’e göre önemli avantajları vardır. ABD’nin 11 aktif uçak gemisi varken, Çin’in halen 2 tanedir. Çin’in 3 binden fazla savaş uçağı, bombardıman uçağı ve taarruz uçağı varken, ABD’nin yaklaşık 13 bin askeri uçağı bulunmaktadır. Hatta ABD’nin 5. nesil uçakları önemli bir kuvvet çarpanıdır. ABD 6 binden fazla nükleer savaş başlığına sahiptir. Çin’in ise 300’den az olduğu tahmin edilmektedir.

Şimdi bütçe konusuna bakalım. ABD Ford Sınıfı uçak gemisinin bir tanesine 12,9 milyar dolar, beşinci nesil savaş uçağı olan F-35’lere 428,4 milyar dolar, Virginia Sınıfı taarruz denizaltılarından birine 22,2 milyar dolar bütçe ayırmaktadır. Donanmanın yeni baştan inşası programlanmıştır. ABD Kongre Bütçe Ofisi’ne göre, 2019-28 dönemi nükleer cephaneliğin modernizasyonu ve bir Uzay Komutanlığı kurulması 494 milyar dolardır. Geçenlerde ABD 750 milyar dolarlık 2021 yılı savunma bütçesini onayladı, Başkan Donald Trump veto edeceğini söyledi ama Kongre’de çoğunlukla kabul edildiği için yasalaştı. Eğer örneğin ABD’nin 10 yıllık savunma harcaması böyle gidecek dersek, toplam 7,5 trilyon dolardan bahsetmiş oluruz. Ne için? Uzay Komutanlığı, Siber Komutanlık kurulması ve geliştirilmesi, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’nin modernizasyonu, otonom ve robotik sistemlerin devreye konması, vs. işler için bu gereklidir diyeceklerdir.

Teori burada gerekli olmaktadır. Öncelikle, “ABD yenilmezliğini 10 yılda 7,5 milyar dolarlık bütçeyi harcadığında mı sağlayacak?” sorusunun cevabını doğru vermek gerekmektedir. Tersine düşünelim, “ABD’nin rakibi Çin 10 yılda 2 trilyon dolarlık bütçeyle dünyadaki nüfuzunu daha fazla geliştirme imkânı bulabiliyorsa, burada kazançlı çıkan kim oluyor?” diye sormak gerekmektedir. Demek ki sonuç önemli olmaktadır. Bu düşünceyi doğrulamak için geçen 10 yıla bakılırsa, “Çin, ABD’yi işte bu yolla, yüksek bütçeyle değil, kapsamlı stratejiyle geçme potansiyelini yakalayan bir hareket tarzını kabul etmiştir,” diyebiliriz.

Sayısal üstünlük veya teknolojik üstünlük nedir, bunu hemen herkes bilir ve kabul eder. Ama sadece askeri çabaların artırılmasına dönük bir yol izlenmektedir. Kritik edilen konu budur. Sadece “Bir yenilmez armada imal ederek askeri üsleri tıka basa doldurmak, sürekli tatbikatlar yapmak, bu yöntemle caydırıcılık sağlamak, örneğin 40 yıl sonra bunun bekleneni karşılama oranı ne oluyor?” diye bakmak gerekmektedir. Tarih bize güç mukayesesinde sadece savaş alanlarına, askeri üslere veya tatbikatlara bakılmaması gerektiğini öğretmiş olmalıdır.

Gücün Kullanılması

Savunma stratejilerinde güç (power) konusu tamamen beklenen neticeyi almakla alakalı açıklanır. Yöntem şeyledir: Eğer hasım bir şey yapmak istiyorsa, bunu daha fazla yapması teşvik edilir; buna karşılık onun görmediği ve düşünmediği yolda sinsice ilerlenir ve asıl sonuç alınır. Yukarıda da işaret etmiştim, Çin’in adımlarını bu merkezden bakarak okumak gerekir.

ABD’nin öne sürdüğü güç araçlarına bakalım. ABD’nin bütün güç araçları, kullanılan, eskiyen, demode olan, depolarda çürüyen ve her defasında yeniden bütçe harcamalarını gerektiren türdendir. ABD kendi para birimi doları güçlü kılmanın yolunu ararken silaha da para harcanması gerektiğini ön kabul olarak görmüştür. İşte bu savaş ve silah mantığına dayalı bir seçimdir; coğrafyada nüfuzu artırma ve hedefi zor kullanmadan ele geçirme düşüncesinin tersidir.

ABD’nin Soğuk Savaş ve sonrası döneme bakılırsa, girdiği her bir çatışmada belirgin bir askeri üstünlük elde edemediğini anlarız. Bu konuda Vietnam en belirgin örnektir. Afganistan ve Irak ise başka örneklerdir. Anlaşılan odur ki; ABD’nin aslen bir coğrafyayı ele geçirmek istemediğine ve sadece istikrarsız coğrafyalar üreterek buralarda kendi ulusal çıkarlarını elde edecek dolaylı yöntemlerle ilgilendiğine göre, “Yapılan harcamaların getirisi nedir, hedefe en büyük ve teknolojik silahlı güçle saldırmanın avantajı nedir?” diye sormamız gerekmektedir.

Amerika’nın Çin’le rekabetinde esas aldığı strateji Gri Bölge Savaşı yöntemine dayalıdır. Burada Gayrı Nizami Harp yönteminden tutunuz, Vekalet Savaşlarına veya Sıfır Kayıplı Harbe varana dek değişim gösterir. Şimdi buna Uzay ve Siber Savaş da eklenmektedir. Görüldüğü gibi güç mukayesesi yaparken ABD’nin ihtiyacı olan “yenilmez armada” değildir. Yukarıda saydığımız uçak gemileri, taarruz denizaltıları, 5. nesil uçaklar, nükleer atma vasıtaları ve harp başlıkları değildir. 

Bu durumda anlaşılan şudur, ABD bir taraftan klasik güç üstünlüğü hesabından taviz vermeyecek, ama bunun yanı sıra Gri Bölge için gereken her türlü dolaylı yöntemi de sahada uygulayacak. Peki, bu hareket tarzı iki kat masraf demek olmuyor mu?

ABD uçak, gemi, vs. inşa ediyorken, Çin kendine yakın alanda Güney Çin Denizi’ne ada inşa ediyor. Çin sürekli siber saldırılarla ABD’yi meşgul ediyor. ABD’li şirketlerden bilgi çalıyor, hatta fikri mülkiyet konusuna hiç dikkat etmiyor. Çin fırsatları değerlendiriyor, örneğin COVID-19 sürecinde görüldüğü gibi, ABD’ye planlı dezenformasyon yöntemlerini de kullanıyor. Çin, etkisini genişletmek için farklı ekonomik araçları kullanma konusunda yaratıcı ve başarılı oluyor. İkili ticaret anlaşmaları, kalkınma finansmanı, altyapı yatırımı (özellikle liman operasyonları ve 5G ağları) ve ticari deniz taşımacılığı, bunların başında gelmektedir.

Çin’in 2008-19 arası denizaşırı ülkelere yaptığı destekle ortaya koyduğu finansman azımsanacak miktarlarda değildir. Çin belirtilen dönemde, Asya ülkelerinde 164,3 milyar dolar, Latin Amerika’da 130,7 milyar dolar, Afrika’da 104,5 milyar dolar, diğer ülkelerde ise 61,1 milyar dolar olmak üzere, toplam 460,6 milyar dolar yatırım finansmanı kullanmıştır. (Not: Ayrıntılı bilgiler için 9 Aralık 2020’de PS’de yayımlanan Kevin P. Gallagher ve Rebecca Ray imzalı “Çin Kalkınma Finansmanında Lider Oldu” isimli makaleye bakabilirsiniz.[3])

Çin’in bu yatırımları hangi alanlarda kullandığına bakalım. Altyapı ve enerji alanları başta görülüyor. Demek ki Çin dünyada nüfuzunu artırmak adına seçtiği hareket tarzında yatırımlara öncelik veriyor. 

ABD ise bu kalkınma projelerine değil, sonuçta ağırlığını silaha veriyor. Çin daha hızlı nüfuz alanı yaratıyor, buna karşılık ABD kendine daha fazla düşman veya tedirgin ülke insanı yaratıyor. Sanırım bu ABD düşüncesi Soğuk Savaş öncesi gerekliliklerle, hatta Dünya Savaşları aklıyla alakalıdır.

Son olarak örneğin Çin, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi (İpek Yolu) ile yapmak istediği yatırımın miktarı 25,5 trilyon dolar olarak hesaplanmaktadır. Bunun Çin’in nüfuz artırımına getirisi “savaşmadan coğrafyalara yerleşmek” şeklindedir. Ancak bu durum Çin’in savunma kapasitesini geliştirmiyor anlamı taşımamaktadır. Çin de stratejik uzay, siber, nükleer sistemlerle ilgilenmektedir, silahlı kuvvetleri unsurlarını geliştirme programlarına bütçe ayırmaktadır. Ancak bu hiçbir zaman “en büyük” fikrine karşılık gelmeyen programlardır.

Çin, Afrika’daki ülkelere giriyor, yatırım sunuyor, doğal kaynaklara erişim sağlıyor ve kârlı ticaret yapıyor. 2009 yılında Çin, Afrika kıtasının en büyük ticaret ortağı olarak ABD’yi geride bıraktı. Şu anda 40 farklı Afrika ülkesiyle ikili ticaret anlaşmalarına sahiptir. Çin’in Afrika ile ticareti, yüzyılın başında yaklaşık 10 dolardan 2019’da yaklaşık 210 milyar dolara ulaştı. Buna karşılık ABD’nin Afrika ile ticareti 2006-18 arasında daraldı. Yeni oluşturulan ABD Kalkınma Finans Kurumu aracılığıyla kalkınma finansmanını yeniden modelleme yönündeki Amerikan çabaları, siyasi anlaşmazlıklar, Washington’daki liderlerden gelen karışık mesajlar ve bürokratik işler yüzünden aksadı.

Çin ayrıca Avrupa’ya da yoğun yatırım yaptı. İtalya gibi büyük NATO ortakları ve G-7 üyeleriyle ticaret ve altyapı anlaşmaları yapmıştır. Bir Kuşak ve Bir Yol İnisiyatifi’nin bir parçası olarak Yunanistan gibi NATO müttefiklerinin liman tesislerini Çin işletiyor. Amerika’nın en yakın müttefiki İngiltere bile 5G ağını geliştirmek için Huawei ile ortaklığa yöneldi. Çin, kendisini Avrupa’da önemli bir ekonomik ve politik oyuncu olarak kanıtlamış görünüyor. Aynı zamanda Amerika’nın Avrupa ile ilişkilerinin iklim değişikliği, İran ile uzlaşma, ticaret ve NATO tartışması gibi konulardan dolayı sıkıntılı görülüyor.

ABD bütün bunları değerlendirmiş olmalı ki Donald Trump’a daha fazla şans vermemeyi tercih etti ve Joe Biden’ı bu nedenle öne çıkarmak istedi. ABD 2021’den itibaren, Trump’ın adımlarının tersine, örneğin Avrupa ile birlikte yürüme yolunu seçecek gibi görülüyor.

Avrupa’ya göre Amerikan’ın gücünde bir düşüş var. Çin’in dinamik büyümesi, elverişli ticaret dengesi ve nispeten düşük ulusal borç yükü Avrupalıların dikkatini çekiyor. Avrupa, ABD’li politikacıların kendilerinin Çin’in küresel ekonomi politikasına avantaj sunduğunu iddia ediyor. Bu stratejik hatanın en belirgin konusudur. Şimdi ABD’nin oraya buraya saldırmasının da asıl nedenidir. Ancak ABD’nin itirazlarına rağmen Çin birçok alanda (hemen hepsi sivil alandır,) yol kat etti. Şimdi ABD her iki türden yolu izliyor, askeri ve sivil. Ama artık bu çare olmaktan oldukça uzaklaşmış bir konudur. 

Bugün Huawei ve 5G ağ teknolojisi konusu en belirgin güç kavramı tartışmaları içindedir. Bakın, ABD uçak gemisi yapadursun, dünya 5G konusundaki zaaflarını konuşuyor. Teknolojik rekabetin ne denli önemli olduğu konusu bu tip basit örneklerle kendini gösteriyor. Örneğin İngiltere gibi ülkeler 5G ihtiyaçları için Huawei’yi seçiyor, çünkü bu alanda rekabet edebilecek hiçbir Amerikan şirketi yok. Bu alanda (5G) ağ kurmayı teklif eden diğer iki küresel şirketin birisi İsveçli Ericsson, diğeri ise Finli Nokia’dır.

ABD’nin 5G’ye benzer şekilde içinde bulunmadığı ve sonuç olarak kaybettiği başka sektörler de var. Yunanistan’daki Pire limanının işletimi konusu örnek verilebilir. Pire konteyner trafiği açısından Avrupa’nın en yoğun limanlarından biridir ve dünyanın en büyük liman operatörü olan China Ocean Shipping Company (COSCO) tarafından işletilmektedir. (COSCO, Çin Komünist Partisi’nin yönetimine tabi, Çin devletine ait bir kuruluştur.) Pire’nin özelleştirilmesi için teklif verildiğinde, tek bir Amerikan liman işletmecisi rekabet etmedi. Ama geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Yunanistan’a geldi ve bazı askeri liman ve gemi inşa faaliyetleri için Başbakan Miçotakis’ten ayrıcalık hakkı aldı.

Ama Amerika şunu kaçırıyor, Pire, COSCO’nun yurt dışındaki tek yatırımı değil. Çinli şirketler dünya çapında liman işletiyorlar. Bu şirketler aracılığıyla Çin yerel yönetimler ve uluslararası ticaret üzerinde güç ve etki yaratıyor. Bugün dünyanın en ileri liman işletmecileri arasında tek bir Amerikan şirketi yok.

Liman işletmesi konusunda sırlama sondan başa doğru şöyle: Hindistan, Filipinler, Türkiye, Danimarka, BAE, Singapur, Çin (Hong Kong) ve Çin. Bu ne demek biliyoruz artık, Pekin muazzam küresel etki ve gücünü deniz ulaşımı yönüyle pekiştirmiş durumda. Devamı var.

Dünyanın ilk 30 nakliye şirketi arasında ABD merkezli bir operatör bulunmamaktadır. Danimarka’dan Maersk, İsviçre ve İtalya şirketi Mediterranean Shipping Company, Fransız CMA, Çin’e ait şu bildiğimiz COSCO ve Alman Hapag-Lloyd dünyanın en büyük nakliye konteyneri şirketleridir ve bunlar nakliyede kararları etkileyen güçlerdir.

Kanunen diplomatları ve kişisel eşyalarını Amerikan taşıyıcılarıyla göndermekle yükümlü olan Amerikan Dışişleri Bakanlığı, genellikle Amerikan bandıralı gemilerde yeterli kapasite olmadığı için mallarının nakliyesinde haftalarca veya aylarca gecikmeler yaşamaktadır. Şimdi söyleyin bu bir güç eksikliği değil mi? ABD’nin bugünün dünyasında nüfuz ve güç mücadelesinde Çin’in gerisinde olduğu görülüyor. Halbuki yatırım, ticaret ve ulaşım yoluyla bağlantı şebekelerini yönetme imkânı olsa ABD rakiplerine daha rahat üstünlük kurabilir. 

Şimdi bu konuya bir de ABD medyasının yanlış bilgi aktardığı konusu eklendi. ABD medyasının COVID-19 sürecinde yanlış tutum sergilediği ve dünya çapında pandemide insanları korumak yerine politikacıların yanlı bakış açılarını ileri süren bir medya rolünü üstlenmesi kamuoylarınca düşündürücü bulundu. Örneğin Çin ve Avrupa koronavirüsü alt etmeye yönelirken, ABD medyası Beyaz Saray’ın bakış açısına yer verdi. Bu durum Çin’i daha güvenilir konumuna yükseltti ve ABD vatandaşları bile böyle düşünmeye başladı. Güç mücadelesinde bu tür medya güvenirliği konuları önemlidir.

ABD’nin belirgin stratejik hataları var. Örneğin Çin, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’ni aktif olarak sürdürürken, ABD Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TTP) çekildi. Çin aktif olarak Afrika ve Avrupa’daki ülkelerle yeni ikili ticaret anlaşmaları peşinde koşarken, ABD, Meksika, Kanada, Avrupa Birliği ve Türkiye dahil olmak üzere en yakın küresel ortaklarından bazılarıyla gümrük vergisi anlaşmazlıkları yaşadı.

Yine ASEAN ülkelerini (Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam) de içine alacak şekilde Çin’in Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) Anlaşmasına varması bölgede çok önemli bir avantaj elde etmesi olarak ortaya çıktı. Çin, ABD’nin müttefiki olan İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Kore ve Japonya dahil bölgedeki bütün ülkeler bir araya gelerek Çin ile anlaşmıştır. ABD göz göre göre, 2017’de TTP ile ilgili çabalara rağmen, Çin’in bölgesel genişlemesine imkan sağladı.

Son olarak S-400 konusundan dolayı ABD müttefiki Türkiye’ye Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) çerçevesinde yaptırım kararı aldı. Bütün bunlar ABD’nin değil rakiplerinin işine yarayacak sonuçlara neden olacak girişimlerdir. Hatta stratejik bakımdan bakılırsa, elindeki gücü heba eden bir ABD ortaya çıkınca, Çin’in kendi çabasıyla bile olmasa rakibinin hatalarından dolayı eli güçlenmektedir.

Sonuç

ABD’nin ve Çin’in stratejileri çok net gösteriyor, bu gidişle Çin kazanan olacaktır. ABD, güç mücadelesinde daha büyük bütçeler harcayarak savaş kazabileceğini düşünüyor, bu büyük bir yanlıştır. Çin ise sinsi, küresel çevreleme politikalarını yönetiyor, küresel ekonomik yatırımlarını önemsiyor, adım adım küresel alanda nüfuzunu artırıyor. Bütün bu stratejik gelişmeler sonucunda dünya ister istemez bir gerilime doğru sürüklenmektedir. ABD gücünden kaybettikçe belli noktalara baskısını artıran adımları atacaktır. Bu durum ABD’nin etrafındaki çekim gücünü azaltacak sonuçlar doğuracaktır.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu


[1] Doç. Dr. Andrew Novo, Washington D.C. Ulusal Savunma Üniversitesi’nde Stratejik Etütler Bölümü. 

[2] https://thestrategybridge.org/the-bridge/2020/5/18/strategic-failure-america-is-literally-missing-the-boat-competing-with-china

[3] https://www.project-syndicate.org/commentary/china-development-finance-benefits-risks-by-kevin-p-gallagher-and-rebecca-ray-2020-12?utm_source=twitter&utm_medium=organic-social&utm_campaign=page-posts-december20&utm_post-type=link&utm_format=16:9&utm_creative=link-image&utm_post-date=2020-12-13

Politika 'ın son yazıları

52 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
96 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
72 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
68 views

Seçimler ve Beka

31 Mart Yerel Seçimleri gerçekleştirildi ve Türk demokrasisi kazandı diyoruz. Ben ise size bu seçimleri örnekleyerek bir "beka seçimi" ne demek oluyor, bunu açıklayacağım. Buradan hareketle yapılması gerekenleri de gözden geçirmiş olacağım.
92 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme