neo-liberal-plutokrasinin-ve-uzantisi-fetonun-secimlere-etkisi
Neo-Liberal Plütokrasinin ve Uzantısı FETÖ’nün Seçimlere Etkisi

Neo-Liberal Plütokrasinin ve Uzantısı FETÖ’nün Seçimlere Etkisi

3 Mayıs 2018
Okuyucu

Bu yazı bir tehdit değerlendirmesi ile ilgilidir. Türkiye özelinde tehdit FETÖ’dür ve aslında küresel manada tartışılan konu neo-liberal plütokrasinin baskılarıdır. Bugün dünyada çoğu demokrasi bu hususu içten içe tartışmaktadır. Bu bir seçimdir. Seçime giren taraflar meşrudur ve rakiptir. FETÖ ise terör örgütüdür. İsteği aradaki kavganın daha da derinleşmesi ve ülkenin daha da çıkmaza girmesidir. O halde FETÖ’nün isteğine karşı bir duruş sergilenmelidir. Bu duruşu seçmen, partiler ve devletin önleyici güvenliğinden sorumlu olanlar gösterecektir. Seçim sürecinde herkesin hesap etmesi gereken bir nokta var. Bu, FETÖ ile mücadele konusudur. Bu çerçevede bakılırsa temel sorular şunlar: FETÖ ile yapılan mücadele sonuçlandı mı? Seçimler FETÖ için bir fırsat mı? FETÖ seçmene, partilere ne yapabilir?

Bir kere FETÖ konusu salt belli kesimlere maledilen bir konu olmaktan ötedir. FETÖ ile mücadele demokrasi isteyen her kesimin ortak hedefidir. Ancak bu hususta çok dikkat edilmelidir. FETÖ meşru siyasi bileşenlere göre bir plan yapmıştır ve seçimden mümkün mertebe kendi lehine bir sonuç elde etmenin peşindedir. Kumpas Davaları ile yargılananlar, FETÖ ile mücadele edenler, demokrasiyi korumak için 15 Temmuz gecesi sokağa çıkanlar, Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, Ulusçular, başka kim varsa, bugün birçok amaç için bu konu üzerine bir kez daha düşünmelidir.

Terörde kural şudur: Teröristler ara hatları severler. Bunun anlamı, kontrolü az veya olmayan alanlarda kendine gelme fırsatı bulmalarıdır. Şüphesiz FETÖ bu seçim atmosferini her boyutuyla kendi amaçları için kullanacaktır.

Bu ülkenin temel değerlerine bağlı kesime hatırlatılan husus şudur: FETÖ’nün gelişme imkanı bulduğu bu küresel ortamda şartlar henüz değişmemiştir ve bugün seçimlerde masada duran sorun vatandaşa pek yabancı değildir. Vatandaş ne bekledi? FETÖ ve PKK gibi terör konuları çözülsün. Ancak sürekli çelişkiler de gözlendi. Şimdi seçim atmosferinde bu çelişkinin köpürtülmesi ile ülkede gerginlik, çözümsüzlük, kavga ortamı, düşmanlık yaratılmak istenmektedir. Yine bu kötü emel besleyenlere, özellikle bir ucu dışarıda olan bir terör örgütüne karşı, bu Millet engel olmalıdır.

İşte size paradoks! Bu paradoks sürekli neo-liberal plütokrasi lehine işliyor olmasıdır. Terörden arınma uygulamaları içindeki ülkeler kendi özelindeki bu paradoksu tamamen anlayana dek aslında egemenliklerinden taviz verirler.

Geçmiş birkaç on yıla bakın, küresel neo-liberal plütokrasi sürekli galip gelmiştir. Ancak Türkiye’de Milletin direnmesi ile bunların uzantılarına dur denmiştir. Şimdi seçimlerde, seçimlerin dinamikleri ve hassasiyetleri cephesinden bakaran, çok titiz bir mücadele yürütülmelidir. Belki küresel ölçekte kazanacak olan yine neo-liberal plütokrasi olabilir, ama bu ülkede etkileri en az olmalıdır. Görünen mücadele birbirimize değil FETÖ’ye ve diğer terör örgütlerine odaklanmalıdır.

Uygulamada hataya düşülmemelidir. Zira kendi tarihi boyunca FETÖ hep bu tip kontrolü kısıtlı, hassas, kafa karışıklığının yoğunlaştığı süreçlerden istifadeyle ayakta kalmış, büyümüş ve kendinden söz ettirebilmiştir.

Bir bakarsınız soldadır, bir bakarsınız sağda. Öyle olmadı mı? Şimdi de bu tehlike vardır, sözü fazlaca edilmektedir, hatta kurulan ittifaklardan birinin asıl argümanı da budur. Bu argümanı FETÖ iki tarafı etkilemek için kullanır. Dolayısıyla ittifaklar, dolaylı yoldan bile olsa kendilerinden ve oluşturabileceği alanlardan istifade etmeyi bekleyen FETÖ’ye karşı mücadeleyi net bir biçimde işaret etmek zorundadır.

Bu mücadele ittifakların titizliğiyle olur. FETÖ’nün işine yarayacak türden argümanlarını boşa çıkarmak ve sonuçta FETÖ’den kurtulmak esas olmalıdır. Bu sinsi terör tehdidi asla bir yana bırakılarak alt edilemez.

FETÖ dolaylı etki etme biçimini çok iyi bilmektedir, destekçisi ise küresel neo-liberal plütokrasidir, yani ensesi kalınların gücünden istifade etmektedir.

Evvela şu eleştiriyi yapalım, FETÖ ile mücadelede anlaşılmayan bir nokta var. Büyük resme bakmadan değerlendirme yapılıyor. Amerika’da yerleşmiş fakat küresel çapta etkinliği olan ve sürekli genişleyen neo-liberal kanat başından buyana FETÖ’yü kullanmaktadır.  Zira CIA içinde hakim bu kesimin projesi ile FETÖ bu hale getirilmiş bir örgüttür. Hatta PKK için bile bunu söylesek yanlış olmaz. Bu öyle yabana atılacak bir konu değildir.

Sadece Trump yönetimine bakalım. Trump her ne derse desin bazı şeyler değişmiyor, öyle değil mi? Bu kanat, Muhafazakar, Cumhuriyetçi, Ulusalcı, “America First” sloganıyla ortaya çıkan, yanına emekli Pentagon bürokrasisini aldığı nedenle korunabileceğini düşünen Başkan Donald Trump’ı bile iktidarının henüz ilk yılında anlaşma masasına oturtabilmiştir.

Başta şunu düşünün, Donald Trump seçimlerde Rusya’dan bir etki ile rakibine karşı avantajlı oldu mu, olmadı mı? Eğer böyle bir mesele mümkünse, hele Türkiye süper bir güç olmadığına göre, başka bir ülkeden adayları ve seçmenleri etkilemek mümkün olamaz mı? Bunu aklımızın köşesinde tutalım.

Bu kesim Çin’den Güney Amerika kıtasına güçlüdür. En fazla da Ortadoğu’da etkindir. Zira amaç enerji ve zenginlik hesaplarının yanı sıra İsrail’i korumak ve genişletmek gibi bir özel hedefi de kapsar. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, küresel neo-liberal plütokrasinin kökeni bu kadim topraklara ilgi duyar.

Daha çok Amerika eksenli bu kesimin etkisine bakarak vaktiyle Türkiye’deki sağ veya sol kesimlerin iktidar oyunlarına ve askeri müdahalelere ne amaçla ve hangi yöntemlerle giriştiğini anlayabiliyoruz. Zira birkaç on yıl öncesinde Ortadoğu’da pek çok değişim öngörülmüştü ve bu değişimin içinde Türkiye kilit idi. Unutmayın, küresel değerlere hizmet etmeyi daha çok önemseyen, bunu daha ziyade “insanlık” başlığıyla dile getiren, Demokrat ve Liberal Barack Obama ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmakla göstermişti. Ilımlı İslam, Afrika’nın restorasyonu, dünyaya büyük ölçüde barışın getirilmesi, çevre değerlerinin diğer sorunlara göre öne çıkarılması, küreselleşme ve otoriter rejimlerden kurtulmak gibi hedefler için özellikle Ortadoğu, Müslüman dünyası ve Afrika düzleminde Türkiye’nin liderliği önemliydi.

Küresel çapta akademik konular, politika, ekonomi, eğitim kurumları kilit alanlar oldu. Daha sonra “one minute” krizi yaşandı. Birden her şey değişti. Bahsettiğim neo-liberal plütokrasi kendi planına uygun biçimde “iktidarı yola getirmeye” odaklandı. Sonrasında o bildiğimiz süreçler başladı.

15 Temmuz darbesi önlendi, peki neo-liberal plütokrasi amacından vaz mı geçti?

Türkiye’de iç politika ve medya dünyası çok değişim göstererek bize bu süreci yaşattı. Hatta vatandaşlığı T.C. olan insanlar hainlik ve ajanlık yaptılar, halen bu devam eden bir konudur. Bitmemiş olması dikkate değerdir.

Ajanlığın bittiğini ve ajanların da evlerine döndüklerini zannedenler mi var?

15 Temmuz sonrası FETÖ’ye karşı bir mücadele başlatıldı. Bu mücadelede hemen her aklıselim insan yer aldı. Darbede başarılı olamayanlar terörle ilgili başka dosyalara odaklandı. Nedir bunlar? IŞİD, Suriye, PKK, vs. Bu alanda da bir hamle yapıldı, İran ve Rusya ile işbirliğine gidildi, Mehmetçik’in Cerablus’tan Afrin’e kadarki önemli bir bölgeye girmesi sağlandı. Açıktır ki bu, hem Amerika’nın hem de İsrail’in bölgedeki hedeflerine karşı bir hamle oldu. Millet önde FETÖ’nün ama aslen neo-liberal plütokrasinin hedefiydi. Bu aynı zamanda küresel güçlere hedef olmak demekti.

Buraya kadar ifade ettiğim hususlar kimin işine gelir, kimin gelmez bilemem! Çünkü iç siyaset başka genel güvenlik politikaları başkadır. Bahsedilen genel güvenlik politikasına bağlı resme bakarak şimdi gelin 24 Haziran sürecinde FETÖ’nün etkisi ne olacak onu değerlendirelim.

Şunu bilmek gerekiyor, siyasette ve bürokraside çok etkili ama kendini tutuklanmaktan korumuş önemli FETÖ mensupları bıyık altından sırıtmaya başlamışlardır. Zira kendini korumuş mahrem kesim hem içeride hem de dışarıda örgütlü ve daha da gizli usullerle çalışarak işbaşındadır.

FETÖ, neo-liberal plütokrasinin doğrudan desteğini alarak seçimlere bir biçimde etki etmek istemektedir. FETÖ’cüler örtülü bir biçimde kendi amaçları ve bildikleri yöntemlerle seçimleri etkileyecek çeşitli faaliyetleri yürüteceklerdir. Buna ilave olarak bir ihtimal dahi olsa hesaba katılmalıdır; FETÖ ve iplerini ellerinde tutanlar kendilerine karşı yıllardır mücadele etmiş olan Atatürkçü, Ulusçu, Cumhuriyetçi kesimin iktidara karşı mücadelesini kullanarak dolaylı bir biçimde bu siyasi ortamın tartışmalarından da istifade etmiş olacak görünmektedir. Dolayısıyla bu kesimi tahrik edecek bazı faaliyetleri öne sürmesi pek de zor bir konu değildir. Oyun bu ise tedbir de bu düzlemde olmalıdır.

Seçimler var. Söylemler öteden beri değişmedi: “Hainlik, vatanı kurtarmak, düşmanlık…” “Halkı düşmanlığa, ayrışmaya, kavgaya sebep olduğu nedenle suçludur…” denecek yasa maddesi varken bile seçim propagandalarında bu argümanları ifade edenler var. Olmayacak işte! Öyleyse konu küresel bir mücadelede yer tutmakla ilgilidir. Şimdi vatandaş oy verecek. Neye verecek?

FETÖ kendi çıkarına göre müsait olan noktaların geri planında yer almakla ilgileniyor. Dolayısıyla ben de bu noktayı işaret ediyorum. “Bana ne FETÖ’den, asıl tehdit başka!” diye düşünenler bu seçimi çok önemli bir hesaplaşma konusu etmek istemekteler.

Bütün bu resme bakarak hemen her siyasetçi veya çıkar grubu kendine göre bir tavır takınacaktır. Siyaset ve çıkar demek böyle bir şey olsa gerek!.. Geçmiş az çok biliniyor, ama önümüzde bir seçim var, o halde bugünkü şartlarda FETÖ’nün kimlerle işbirliği halinde olmayı düşündüğü göz ardı edilmemelidir. Faraziye bile olsa bu nokta titizlikle incelenmelidir. Evvela partiler iç sorgulamalarını buna göre yapmalıdır. Bir sonraki adımda Türkiye’nin neye dönüştürüleceği iyi hesaplanmalıdır.

Türkiye’de seçim oldu, küresel çapta kim kazandı, kim kaybetti? Yankısını dünya boyutuna oturtup bakın. “Bizi buralara on yıllardır getiren zaten neo-liberal plütokrasi değil miydi?” diye sorarak analizinize başlayın. Bundan sonra neo-liberal plütokrasinin küresel politikalarına dahil mi olacağız, karşı mı? Biz kaybeden taraf olmayalım. Nasıl kazanacağız? İşte bu noktada da endişeler var. Hani diyoruz ya egemenlik kavramı hayatidir, uğruna can verilir. Öyleyse uygulamalara bakıp “egemenlik bizde ne oranda var” diye sormamız gerekiyor. Bu endişeye bağlı olarak belirttiğim irtica ve laiklik ölçeğinde hassasiyet gösteren tecrübeli kesimlere acizane hatırlatmam şudur: Ne tedbir alınırsa alınsın ama şu akıldan çıkarılmasın, her yere sızma kabiliyeti olan FETÖ’ye dikkat! Bugün en önemli tehdit yine FETÖ’dür.

FETÖ neler yapabilir? Propaganda yapar. Propaganda paradoksaldır. Bu teknik konuyu isteyenler daha da öğrenebilirler, ama henüz öğrenmeden öne çıkmaya çalışmasınlar.

FETÖ ve yatakçıları özellikle sosyal medya üzerinden etkili olur ve seçmenin kafasını karıştırır. Kendi beklentilerine uygun düşen her iki kesimi de zararlı sonuca sürükleyebilecek temaları işler.

FETÖ’nün uyguladığı propaganda tekniğinin temalarına örnekler verelim: “İktidar her fırsatta kendinden olmayana FETÖ’cü diyor. Asıl FETÖ’cüler kendileridir.” “FETÖ’yü büyüten iktidardaki partidir.” “FETÖ ile mücadele ancak iktidardan kurtulmakla mümkün olur.” “Demokrasi adına birleşelim.” “O da FETÖ’cü bu da FETÖ’cü.” “Amerika son kozunu oynamadı.” …

Şimdi bu temalara neo-liberal güçler açısından bakın, kendilerinin kaybetmesi mümkün mü? Ancak bizi kavga ettirir… Biz buna siyaset diyebiliriz de. FETÖ gözüyle bakın, kaybederler mi, kazanırlar mı? Seçime giren ittifaklara göre düşünün, birbirlerini yıpratacaklardır. Sonuçta A veya B’den biri kazanacaktır ama sonrası?

Geçmişte FETÖ’ye hizmet etmiş bir kesim, sayıları çok değil ama bugüne kadar kamuoyunda tartışılmadığı için ifade ediyorum, darbe girişimi sonrasında bulabildikleri siyasi alanlara girerek hem kendilerini gizlediler hem de daha sonra oluşabilecek siyasi avantajlar için bir nevi uyuyan ajan konumuna geçtiler. Henüz örgütün gizlenebilmiş kemik yapısı sağda soldadır. Sıranın onlara gelmediğini düşünmekteyim. Akademik camiadakiler, sivil bürokrasidekiler ve bazı işadamları bu dışarıdakiler konusunda kabaca ifade edilenlerdir. Örneğin emekli askerlerden bile dışarıda elini kolunu sallayıp gezenler var. Darbe hazırlığında tecrübeli bu kesim işi bir biçimde yönetti ise seçim sürecinde kendi sapkın emelleri için çaba göstereceklerdir. Hem bu safhada yapabilecekleri için daha tedbirli olacaklardır.

Unutmayalım, bunlar örgüt elemanları ve sapkın inançları var. Bunu göz ardı etmemek gerekir. Tedbir alırlar. Sızdıkları muhkem yerlerde kendileri geride durarak siyaseten ortaya çıkan bazı kişileri ajitasyon ve propaganda yaptırabilirler.

Ekonomi, siyaset, demokrasi gibi temalar zaten uygun ortamında konuşuluyor. Buna özenle hazırlanmış bilgileri taşıyıp köpüğü arttırmaları çok zor olmayacaktır.

Örgütü yaşatmak ve daha da avantajlı hale getirmek için bu ortamda seçimleri kazanmak FETÖ’cüler için temel amaçtır.

Benim konum siyasi taraflara dayalı bir sonuç çıkarmak değildir. Bu sadece bir ihtimaldir, eğer iktidar değişir ise günden güne artan oranda bürokrasiye, iş alemine ve diğer alanlara yayılmak isteyeceklerdir. Başarırlar başaramazlar bu başka bir konu, ama beklentileri budur. “Bunu ümit etmeyin!” diyecekseniz gidin onları bulup söyleyin, bana değil. Bunlar bugünlere nasıl geldiler, bir düşünün! Aynısını ve daha titiz davranarak yaparlar. Hatta bugün mahkemeleri devam edenleri dışarıya çıkarmak, Amerika’daki terörist başını aklamak ve daha sonra onun etkisini daha fazla ülkeye ithal etmek adına çalışmalar yapmak mümkün olabilecektir. Demek ki hesaplı kitaplı bazı işler için kendilerini feda edebilenler bile çıkabilir.

Burada bir ayağı Amerika’da olan bir terör örgütünden bahsediyoruz. FETÖ uyumuyor, çalışıyor. Ses sadece politikacılardan çıkıyor diye onların işi bitti mi zannediliyor?

Her an sosyal medyada sayısız FETÖ ürünü paylaşımı seçebiliyorum. Herhalde devletin uzmanları benden daha fazla bilgiye sahiptirler. Ben bu noktada kendilerinden şunu isteyebilirim:

Seçime etki eden her ne FETÖ girdisi ile ilgili bilgi ve belge varsa özellikle ve resmen yayımlamalıdır.

Vatandaş net bilgileri bilme hakkına sahiptir. Neticede oy kullanacaktır. Sadece siyasetçinin kürsüden söyledikleriyle yetinilmemelidir. Siyasetçi bilinen paternde hareket eder.

FETÖ konusu özeldir ve tehdidin çalışma tarzı tam da bu tip süreçler için uygun düşmektedir.

Somut olarak bunu öneriyorum: Böyle bir konuda aktif olunursa, vatandaş oyunu kullanırken bazı gerçekleri bilerek hareket ederse, neticede yine demokrasi kazanmış olmayacak mı?

Amacım, FETÖ tehdidinden dolayı seçimle ilgili yapılması gerekenlere dikkat çekmekten ibarettir. Şu veya bu ittifak kazansın, demiyorum, diyemem de.

Siyasetçiler birbirlerine rakiptir, ama siyasete ve millete yönelik tehdit FETÖ’dür ve ancak siyasete sızarak can bulur. Öncesinde nasıl olduysa sonrası için de tehdit budur.

Seçimlere birileri etki etmesin. Sırf kazanmak için bile olsa bu konuda zaaf gösterilmesin. Bizler zaafın ne olduğunu anladık, değil mi? Yeterince tecrübe ettik ve bu bakımdan başımıza neler geldi. Siyaset bu! Bazıları olmayanı var gösterip kendine yontmak ister, bazıları ise olana göz yumar, sonra nasılsa bakarız der. Ama ben diyorum ki, eğer zaaf gösterilir ise sonra çok uğraşmak durumda kalırız.

Seçime kadar zaman kısa ve değerlidir.

İstihbarat birimleri, güvenlikten sorumlu olanlar ve hukukçular kadar siyasetçiler de bu konuda sorumludur. Neye göre? Vatandaşın haklarına ve seçimin selametine göre. Dikkat ve titizlik gösterelim. Ben bunu hatırlatmak istiyorum. Unutulmamalıdır, egemenlik için elimizden gelenin daha fazlasını yapmalıyız.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Sandık

trump-bekleneni-yapti
DİĞER YAZI

Trump Bekleneni Yaptı

Politika 'ın son yazıları

27 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
35 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
68 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
85 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme