postcorona
PostCorona

PostCorona

3 Mayıs 2020
Okuyucu

COVID-19 döneminde nasıl yararlı olurum diye düşündüm. Sağlık konusunda gereken yapılıyordu. Önemli ikinci konu ekonomi. Ben bu ikinci konu olan ekonomide duyarlılık davranılması adına kendimce belli konuları ele aldım. COVID-19 sonrası değişimi en iyi açıklayacak sosyo-ekonomik yaklaşımın bütüncül bir biçimde tarif edilmesi gerektiğinden yola çıkarak bu konuları ele aldım. Konunun önemine inanan başka duyarlı okurlar oldu. Onlarla ortak bir düşüncemiz ortaya çıktı, Türkiye’de değerli ekonomistler ya bu konuda inceleme yapamıyorlar ya da öne çıkmıyorlarsa başka sebepleri var.

Bu süreçte yazdığım yazılardan bazılar: 

Bunlar değişimi ve sorunları köklü bir anlatımla ele alan yazılardır. Hatta sosyo-politik yazılarla da durumu başka boyutlarda inceledim. Sonuç bana göre netleşti.

Bugün baktım net bir biçimde olabilecekleri ele alan yine Nouriel Roubini olmuş. 2020’lerin Yaklaşan Daha Büyük Bunalımı başlıklı yazısı Project Syndicate’de 28 Nisan 2020’de yayımlanmış. Burada kısaca bazı noktaları ele alıp düşüncelerimi de eklemek isterim.

Evet, konu şu noktaya geldi çattı, Fed küresel Dolarizasyon için durumu fırsata çevirecek adımlarını atıyor. Ancak COVID-19 ekonomik krizi bundan önceki pek çok buhranlı dönemden daha ağır ve hatta başka sonuçlarla kendini gösteriyor. Elbette başlıklar sosyo-ekonomi, finans, politika ve çevre ile ilgili.

Roubini durumu açıklarken “borçlar ve temerrütler” konusunu ilk sıraya koymuş. Bir adım daha ileri giderek işaret edecek olursak, biriken borçların ve temerrütlerin yükü hükümetlerin iç ve dış piyasalara yönelik sorunlarını ayırarak ele alınmalıdır diye düşünüyorum. Bu bakımdan politik yaklaşımlardaki farklı açıklamaların ne anlamda değerlendirilmesi gerektiğini daha iyi anlayabiliriz kanaatindeyim. Ama sonuçta bu konu önemli bir mali açık demektir ki hükümetler tarafından bu açığın kapatılmasında izlenecek yolu çok yakından takip etmek ve buna göre pozisyon almak gerekmektedir. 

Süreç içinde hane halkının ve şirketlerin gelir kaybı birikmektedir. Borçlar sürdürülemez bir hal almaktadır. Bankalar devreye girecekler ve alacaklarını tahsil etmek adına hesaplamalarına odaklanacaklardır. Bu neticede belli bir faiz yükü olarak ortaya çıkacaktır. Her hükümet kendi maliyesindeki özel durumlara göre bu duruma bir çeki düzen verme amacı güdecekse de küresel makro dengelerin etkisiyle uygulanan yerel politikaların kesin bir çare olmayacağı ve sorunun uzun süre devam etmesine çare oluşturmayacağı anlaşılacaktır. Hatta kobiler ölçeğindeki uygulamaların kamu borçlarıyla birlikte ele alınması yönü belli bir çıkmazın açıklaması demek olacaktır. Başka bir deyişle küresel büyük firmaların muhasebesi ile daha ziyade iç piyasalarda etkinlik gösteren küçük ölçekli işletmelerin muhasebesi farklılıklar gösterecektir.

İkinci risk konusu olarak Roubini, “gelişmiş ekonomilerdeki demografik saatli bomba” diyor ve sağlık politikaları, kamu giderleri ile küresel kurumların ilişkileri ölçeğindeki dengelerin yarattığı güçlüklere dikkat çekiyor.

Türkiye ölçeğinde bazı başlıklar var; sağlık teşkilatının COVID-19 konusuna başka ülkelere bakıldığında iyi sınav verdiği, ikinci konunun ise yap işlet devret modeliyle yapılan şehir hastanelerin gelecek on yıl içindeki durumları, sağlık malzemeleri, ilaç ve aşı üretimi konusunda yeni yatırımların yapılması, bu konularda küresel bağlantıların kurulup kurulmayacağı, hatta uluslararası teşkillerden dişe dokunur ödenekler alınması, bu bakımdan uluslararası fonların gözden geçirilmesi.

Üçüncü başlık “deflasyon” riski. COVID-19 sürecinde yaratılan sosyo-ekonomik ve politik atmosfer hakkında değerlendirmede bulunmak başka bir konudur. Ancak gerçekten çok büyük bir durgunluk gerçekleşmiştir ve aynı zamanda bu insanlar üzerinde şok etkisi yaratmıştır. Eğer bir sersemleme hali söz konusuysa bu halden çıkınca olaya nasıl bakılacak, herkes merak etmektedir. Cari borç kapasitesiyle oluşan iflasların ve yeni piyasa pozisyonlarının, mal ve hizmetlerin, makine üretme kapasitelerinin, mevcut işgücünün, bunlarla alakalı piyasa dinamiklerinin hesabı yapılırken, diğer taraftan oluşan işsiz kitlesinin ne olacağı, sürmekte olan Ticaret Savaşı’nın ne derecede devam ettirileceği, petrol ve endüstriyel metaller başta olmak üzere emtia fiyatlarından beklentiler, hep birlikte ele alınacak konulardır ve bunların yüküyle oluşan deflasyonun hesap edilmesi gerekir.

Bu manada halen Amerika’daki Kasım 2020 seçimleri en az altı ay sürecek bir ileri kararsızlık dönemidir. Donald Trump seçimlere kadar Çin ile Ticaret Savaşı’nın süreceğini ve ilave olarak “Çin Virüsü” başlığıyla mahkeme süreçlerini başlatacağını açıkladı. Bu yeni gerginliklerin yaratacağı baskıların olduğu olağanüstü bir dönemdeyiz.

Dördüncü konu “para birimleri ve değerleri” üzerinedir. Fazlasıyla yazdım, bu dönemde Fed dahil hemen her hükümet karşılıksız para basıyor. İşte bu hesapsız dönemde tek Dolar değer kazanıyor. Başlı başına bu bir tartışma konusudur. 

Roubini ise merkez bankalarının bastığı paraları deflasyonla mücadele bakımından ele alıyor. Bu süreçte merkez bankaları faiz oranlarını düşürücü tedbirleri uygulayacak ancak temerrütlerle belli bir faiz yükü ortaya çıkacak. Bu çelişkili durumda para politikalarındaki bir hesapsızlık ülkeleri ayrı ayrı etkileyecek, en azından ben böyle bir sonuç çıkarıyorum. Her hükümetin politikası farklı olsa bile küresel etkiler yaratacaktır. Bunu şimdiden hesaplayanlar vardır umarım. Ancak küreselleşme bağlamında Fed’in bastığı Doların şimdiden diğer merkez bankalarca satın alınması değerlendirilirse, her bir hükümetin kendi ekonomik politikalarının ilave etkisi bağlamında çok riskli bir hesap yapılması ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Bu da bizlerin stagfilasyon konusunu göz önüne almamızı gerektiriyor. Benim anladığım şu, Fed’in bastığı Dolar küresel açıdan karşılık buldukça, ki bana göre bu kaçınılmaz gibi görülüyor, Dolar değerlendikçe, bu durumda stagfilasyon da mecburi istikamet levhası olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda Türkiye ve en fazla ilişkide olduğu, ticaretini sürdürdüğü ülkeler ne denli daralacak, bunu kestiren var mı acaba?

Şimdiden Maliye Bakanlığı’nın buna dönük bir hesabının olması ve senaryolara göre tedbirlerini almaya başlaması gerekmektedir. Böyle yapıldığını umuyorum.

Beşincisi risk, “ekonominin daha geniş dijitalleşmesi ve bu konuda oluşabilecek aksamalar” konusudur. Ben bunu “Finansta Dijitalleşmek mi? (Fintech)” olarak çok ayrıntılı şekilde işledim. Hatta konunun diğer olaylarla ilişkisini kurarak belli basamaklarla ne şekilde gelişeceğini de açıkladım (Küresel Fed Sistemi). Başta işaret ettiğim, geleceği net tahmin edip açıklamak, şeklindeki ifademi bu nedenle iddia ettim. Sanırım Robini de bu tür bir endişe içinde ısrarla bir şeyler söylemek istiyor.

İşsizlik var, gelir ve servet açığı var. Büyük üretici şirketler ucuz ve sürekli tedarik zincirleri hakkında endişeliler. Diğer taraftan IV. Sanayi Devrimi sistemleri (Yapay Zeka’dan Big Data’ya her şey) üretimde devreye konuyor. Bu bir endüstriyel ve teknolojik dönüşüm süreci.

Bu konu üretimden raflara, paraketecilere kadar dalgalar halinde geliyor. Eğer maliyetler yükselirse bu şartlarda hangi senaryolarla karşı karşıya kalınacak? Ne olacağını tam kestiremeyen hükümetler ve bürokratlar çok ama ABD gibi bilerek bu durumu yaratanlar da var. Örneği bariz bir şekilde ABD’de görüldüğü gibi Trump’ın “Yeniden Büyük Amerika!” türü politikalarındaki popülizmi, ulusalcı akımları ve yabancı düşmanlığını körükledi. Bunun dalga etkisi sürebilir.

Altıncı husus ise “küreselleşme karşıtlığı” olmaktadır. Bu bütüncül bir tahmini gerektiren husustur. Ben bu konuyu “Küresel Yönetim Fikri” başlığıyla geniş bir biçimde açıkladım. Kapsamlı bu konuda felsefeden günlük yaşama kadar çok konu ele alınmaktadır. Hatta eleştirel olarak bir yazı daha yazdım: “Postkapitalist Teoloji” Ancak fikrim şöyle, küreselleşme devam eden bir fikir ve kapitalizm de güncellenerek etkisini sürdürüyor, insanlık kaçınılmaz bir yönde ilerliyor.

Detayda karşımıza çıkan konular; yönetilebilir yönetim talebi, korumacılık ve kısıtlama eğilimleri, neoliberal politikalar, ileri teknolojinin etkileri, bütün bunların mal ve hizmetlere etkisi. Şu an çok az hükümet bu yeni sorunlarla baş edebilecek kapasitededir. Çeşitli uzmanlık destekleri talep edilecektir. Bu uzmanlık baskıları ise başka sorunları açacaktır. 

Bağlantılı olarak bu noktada ortaya bir “demokrasi” sorunu çıkıyor. Demokrasi konusu tekrar tartışmalı olacaktır. Otokrasi-demokrasi! Popülizm ve liderlerin kişisel davranışları bu konuyu gündemde tutacak bir faktördür. Bütün bu şartlarla eşitsizlikler artıyor ve değişik kesimler arasında derin gelir bozukluklarına dayalı sosyal problemler ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan bazı ülkeler için mülteci konusu yönetimlerin dengelerinde iç tartışmalar yaratmaktadır. Demokrasiler giderek katı tutumlarla karşımıza çıkıyor. 

Yedinci risk sahası, “ABD ve Çin Savaşı”. ABD ve Çin bu tartışmayı çıkarları gereği alevlendirecektir. Daha az güvenli bir dünya ortaya çıkıyor. Bu konuda da çok yazdım, ABD ve Çin hakkında, jeopolitik konularda, Atlantik ve Pasifik başlıklarında…

Hatta Komünist Parti Genel Sekreteri ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in politikalarını da açıkladım. Çin’in neoliberal uygulamalara nasıl geçtiğini ve bu şartlarda ne yapmak istediğini açıkladım. Görünen o ki bu iş bitecek bir konu değil! Dünya Gri Bölge Savaşı içinde, Ticaret, Teknoloji, Siber, Kitle İmha Silahı, Hibrit ve Uzay Savaşları devam ederken çok da olumlu düşünmek doğru olmaz.

Çin ve ABD riskiyle birlikte ortaya çıkan bir “kutuplaşma” düşüncesi var. ABD açıkça Rusya, Çin, Kuzey Kore düşman ilan etti. Bu bir kutuplaşma olduğunun da işaretidir. NATO’nun 70. Yıldönümü’nde de açıklandı, düşman kavramı ve sahaları belli durumdadır. Bu açıkça bir gerilim ve istikrarsızlık beklentisi demektir. Buna bağlı olarak Pasifik’te silahlanma artmış durumdadır. Bu savaşa yöntemsel olarak teknolojik sistemler de ilave edilmiştir. 

Sekizinci risk alanı “çevre” olmaktadır. İklim değişikliğinin her geçen gün stratejilere ve buradan ilerleyerek, maliyetlere dek bilinen etkileri var. Gerek çevre felaketleri gerekse COVID-19 gibi salgınlar, ki yenilerini beklemek hiç de sıra dışı değil, küreselleşmeyi zorlayan bir doğal durum yaratıyor ve şimdi her şeyi bu endişeli düşünce baskılıyor. Bu bağlamda yazdığım “COVID-19 Sonrası Küresel Ekonomik Politika” başlıklı yazıya bir daha bakmanızı tavsiye derim.

Açıkça işaret ettim, bu sürecin devamında, ki Kondratief modeli şeklinde açıkladım, 2050 yıllarındaki durumu görebilmek için elimizde yeteri kadar genel başlık var. Roubuni de incelemesinde 2030 yıllarını işaret etmiş ve hatta Büyük Buhran’dan söz etmiş. Şimdi, hayatta kalmak açısında sürecin içinde göreceğimiz her bir ileri-geri hareketin baskısıyla stres yüklü bir dönemde olduğumuzu söylemek istiyorum.

Son sözüm uzmanlara olacak, çünkü buna hakkım var, yazdıklarım ortada. Şöyle: Siz bari popülizm yapmayın!

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

turkiyenin-savasi
ÖNCEKİ YAZI

Türkiye’nin Savaşı

cevaplanamayan-sorular-zinciri-2
DİĞER YAZI

Cevaplanamayan Sorular Zinciri-2

Politika 'ın son yazıları

25 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
41 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
43 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
77 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
122 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme